Çaycuma Kent Konseyi, bölgemizi zehirleyecek ve tarım alanlarını yok edecek Filyos Vadisi ve hurda demir eritme tesisi konusunda sessizliğini bozdu;
Çaycuma Kent Konseyi Başkanı Uzman Gıda Mühendisi Tuğrul Dereli Çaycuma Kent Konseyi Yürütme Kurulu adına yaptığı açıklamada tarımın önemine dikkat çekerek; “Filyos Projesi ile Filyos Nehiri’nin iki yakasında bulanan ve tarımsal üretimin en önemli unsurları arasında yer alan sulamanın da bulunduğu verimli tarımsal arazilerin endüstriyel kullanıma açılacağının söylenmesi, gelecekte sadece bölge insanının değil, ülkemizin de gıda güvencesinde ve gıda egemenliğinde sorunlar yaratabilir” dedi.
Dereli, kamuoyunda gündeme gelen Çaycuma’da OSB’de kurulması planlanan hurda demir eritme tesisinde kullanılacak hurda niteliğiyle ve emisyonlarıyla doğada, çevrede ve tarımsal üretimde yaratabileceği etkiler bölge halkında ve kamuoyunda tedirginlik yarattığını belirterek; “Bu konuda kamuoyunda oluşan duyarlılığın dikkate alınmasını bekliyoruz” diyerek uyarıda bulundu.
Çaycuma Kent Konseyi Başkanı Tuğrul Dereli’nin açıklaması şöyle;
“TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞI KULLANIMI GIDA GÜVENCESİ VE GIDA EGEMENLİĞİ İÇİN ÖNEMLİ BİR RİSK OLUŞTURUYOR!
“Gıda güvencesi”; herkesin yeterli, güvenli ve sağlıklı gıdaya kolayca ve sürdürülebilir bir şekilde ulaşma hakkıdır. “Gıda egemenliği” ise; halkların ekolojik ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilen, sağlıklı, kültürel olarak uygun gıdalara sahip olma ve kendi gıda, tarım sistemlerini ve tarım politikalarını belirleyebilme hakkına sahip olmalarıdır.
Bölgemiz, yapılmakta olan Filyos Projesi ile kuşkusuz önemli sosyal ve ekonomik gelişmelere sahne olacaktır. Tüm bölge hatta ülkemiz bu projenin olumlu gelişmelerini beklemektedir. Ancak bir konuya dikkat çekmek istiyoruz; Filyos Projesi ile Filyos Nehiri’nin iki yakasında bulanan ve tarımsal üretimin en önemli unsurları arasında yer alan sulamanın da bulunduğu verimli tarımsal arazilerin endüstriyel kullanıma açılacağının söylenmesi gelecekte sadece bölge insanının değil Ülkemizin de gıda güvencesinde ve gıda egemenliğinde sorunlar yaratabilir.
Biliyoruz ki; verimli tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması, sınırlı olan bu kaynakların tükenmesine neden olmakta ve tekrar tarıma kazandırılması çoğu kez olanaksız hale gelmektedir. Maalesef Ülkemizde son 10 yılda ekilen ve dikilen tarım arazilerinin yüzde 8,2’sini, toplam tarım alanlarının yüzde 5,22’sini kaybettik. Yitirilen 2 milyon 113 bin hektarlık arazi, 87 ülke ve adanın toplam alanından daha büyüktür.
Endüstriyel kuruluşlar hiçbir verim düşüklüğü göstermeden de verimsiz topraklar üzerinde kurulabilir ve faaliyetlerine devam ettirebilirler. Tarımsal üretim için ise sulamanın yeterli olduğu verimli arazilere ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece endüstriyel kuruluşların verimsiz ya da daha az verimli tarım toprakları üzerinde kurulması ile elde edilecek gelir üzerine, verimli tarım toprakları üzerinde yapılan tarımsal faaliyetten elde edilen gelirin eklenmesi ülke ekonomisinde artı bir değer yaratmaktadır.
Tarım arazilerinin nüfusa bağlı olarak giderek azalması nedeniyle gelecekte yaşanması muhtemel gıda krizi, biyolojik çeşitlilik üzerindeki olası olumsuz etkileri ve tarım arazisi ihtiyacının çayır ve mera arazilerinden karşılanarak ekolojik dengenin bozulması gibi hususlar, tarım arazilerinin korunması ve etkin kullanımının sağlanmasının ne kadar gerekli ve önemli olduğunu gözler önüne sermektedir
Ayrıca yaklaşık 40 yıldır tüm gezegenin gündeminde olan ve sonuçlarını artık hissetmeye başladığımız küresel ısınma ve İklim değişikliği, çoğu tarımsal ürünlerinin üretiminin de yer değiştirmesine ve gıda üretim düzeninin bozulmasına yol açacaktır. Örnek olarak; orta kuşak iklim bölgesinde bulunan buğday yetiştirme alanları kuzey bölgelere kayacak olup bu durum birçok ürün için de geçerli olacaktır.
Bunlara ek olarak yaşanan küresel salgın tüm ülkelerin tarım politikalarını yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kılmıştır. Pandemi sürecinde yaşadığımız bir gerçek var ki ülkeler, kendi üretimlerini ve stoklarını artırmaya çalışmakta, sınırlarını kapatmakta, ihracat yasakları koymakta, dış ticaret hacmi daralmakta, korumacılık önlemleri artmaktadır. Yani gelecekte paramız da olsa gıda ürünlerini ithal etmekte zorlanacağız.
Küresel ısınma, pandemi, ülkeler arasında savaşa yol açan bölgesel gerilimlerin sonucu çok uzak değil gelecek yıllarda tüm dünyada gıda fiyatlarının daha da artacağı ve gıda krizinin patlak vereceği tahmin edilmekte ve dünyamızın açlık krizi ile karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir.
Bu bilgiler gösteriyor ki, gıda güvencemiz ve gıda egemenliğimiz için Ülkemizin kuzey bölgesinde yer alan Filyos Vadisi’ndeki tarıma elverişli topraklar, gelecekte sadece bölgemiz için değil, ülkemiz için de daha da önemli hale gelecektir.
Ayrıca Dünya gelecekte yaşanabilecek gıda krizini çözmek için arayış içindeyken, 140 ülkenin farklı ülkelerden toprak kiralayarak sınır ötesi tarım arayışına girmişken, hatta ülkemizin bu konuda hazırlıklarını yaparak Nijer ve Sudan’dan toprak kiraladığı belirtilirken Filyos Vadisi’nde bulunan tarıma elverişli verimli topraklarımızın tarım dışı planlamalardan uzak tutulması gerektiği daha da önemli hale geldiği açıktır.
BÖLGEMİZE KURULAN VE KURULMASI PLANLANAN ENDÜSTRİYEL TESİSLERİN DOĞAYA, ÇEVREYE VE TARIMSAL ÜRETİME ZARAR VERMEYECEK TESİSLER OLMALI.
Özellikle kamuoyunda gündeme gelen OSB’de kurulması planlanan elektrikli ark ocağı teknolojisini kullanacağı belirtilen vasıflı çelik üretim tesislerinin özelinde tüm bölgemizde kurulan ve kurulması planlanan endüstriyel tesislerin doğaya, çevreye ve tarımsal üretime zarar vermeyecek tesisler olması beklentimizdir. Hurda eritme tesisi adıyla kurulması planlan tesis, kullanılacak ham madde (hurda) niteliğiyle, kaynağıyla (yurt içi ve yurt dışı dışı) ve emisyonlarıyla doğada, çevrede ve tarımsal üretimde yaratabileceği etkiler bölge halkında ve kamuoyunda tedirginlik yaratmaktadır. Ve bu konuda kamuoyunda oluşan duyarlılığın dikkate alınmasını bekliyoruz.”
(Şazizye Dinç)