Bizde her ikiside ameliyetlı, bir türlü iyileşemiyor. Ülke bu sorunu bir türlü aşamıyor. Düzensizlik ve disiplinsizlik almış başını gidiyor.
Yazıma, şöyle bir örnek vererek başlamak istiyorum.
Karayolu ile Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye araçla yolculuk yapanlar bilirler. Avusturya’yı çıktıktan sonra karayolculuğu yaptıkları ülke topraklarında “çarpık düzeni” fark edenlerimiz vardır. Bu, Sırbistan ve Bulgaristan’da fark edilir. Türkiye’de söz konusu ülkelerdeki durum fark edilmekte. Avrupa ülkelerinde yaşayanlar bu durumu çok iyi farkındadır.
Uzatmayayım,
Bizde ise bahsi konu olan Çevre ve Sağlık iyileşemeyen hasta konumunda. Hastanelerimiz var, tıklım yıklım hasta dolu, hem de kapasite fazlası.
Yeterli doktorumuzun bulunmadığı hastanelerimiz var. Niye bu kadar hasta oluyoruz?
İnsanların sağlıklı yaşamını etkileyen bir çok nedenler olmalı ki, kırılıp dökülüyoruz.
Gelelim bizim köye..
Arkadaşlar beni WatsApp gurubuna eklemiş, başta anlamadığım bir çok mesajı tek tek okudum. Mesele; Zonguldak’ın Çaycuma- Perşembe Beldesi arasında bulunan Organize Sanayi Bölgesi’ne (OSB) yapılması planlanan Hurda Demir Eritme Tesisi.
Keçecioğlu Mahalle sakinleri, sahip oldukları 230 dönümlük arazinin kamulaştırmasına karşı bir eylem başlatıyor.
Gerekçeleri ise Çağ Çelik Firması’nın kurmak istediği hurda demir eritme tesisin yapımına engel olmanın yanı sıra çevre kirliliğine karşı mücadele.
Keçecioğlu sakinlerinden duyarlı ve bilinçli gençler meseleyi WatsApp gurubundan etrafa duyuruyor. Sonra köyün Camii yanında yapılan toplantı ile geniş kitleye duyurmaya çalışıyor.
Konudan haberi olan, Perşembe Belediye Başkanı İsmail İnam da katılım sağlıyor.
Yerel Basının da davet edildiği toplantıda, konuşmalar video kaydına alınıyor.
Son konuşmacı olan Başkan elinde bir dosya ile oradakilerin karşısına çıkıyor. Başkan, ” bir şeyi bilmeden dinlemeden harekete geçiyorsunuz, ne biliyorsunuz ?” gibi tepkili konuşunca, ortam geriliyor. Bir vatandaşın “topraklarımızı satıyorsun” sorusuna, iyice efelenip, ” evet bir rakı şişesine sattım” dediği kelimeler gazete manşetlerine çıkıyor, Ulusal televizyonlarda haber oluyor.
CHP’li başkan katıldığı toplantıda kendisine tepki gösterenlerin hepsini tanıdığı için, öfkesine yenik ifadeler kullanıyor.
Dikkat etmediği’ ya da bir anda unuttuğu ise , Basın camiasından gazetecilerin orada olduğu.
Çıkan haberlerde, toplantının detayı pek yer almamış olsa da . Başkan İnam’ın ” evet bir rakı şişesine sattım” sözleri bomba etkisine dönüşmüş.
Gazeteci, haberinde en vurucu kelimeleri kullanır. Öyle de olmuş.
Yaklaşık 24 yıl gibi bir zaman diliminde gazetecilik mesleği yaptım. Bir çok Bakan, Milletvekili, Cumhurbaşkanı ve Belediye Başkanı toplantılarına katılarak haberler derledim.
Yönetici vasfına sahip konuşmacılar katıldıkları toplantılarda, gazeteciler karşısında sözlerinin çarpıtılmaması için dikkatli konuşurlar. Başkanın konuşması arasından cımbızla çekilip söylediği o sözler ” şak diye” öne çıkıyor.
Bu sözler onun başını ağrıtabilir.
Ağzıyla kuş tutsa söylediklerini geri alamaz. Çünkü kayıtlara girdi.
Hurda tesisine karşı mücadele verenler, başkanın o söylerini, verdikleri mücadelede kullanabilirler.
Başkanın yapması gereken, sakin sakin anlatarak, “üzerimize düşeni yaparız, sakin olun” diye güzel güzel anlatıp işin içinden sıyrılacaktı. Ne yazık ki, tahriklere kapılıp öfkesine yenilmiş.
Başkan, kızgın kızgın ” siz Perşembe’nin gelişmesine ve kalkınmasına karşımısızın, istemiyor musunuz?” soruları soruyor.
İstiyoruz diyenler de var. İstemiyoruz diyenlerin gerekçeleri, çevre kirliliği ve kamulaştırılmak istenen araziler. Elbette kalkınmaya kimse karşı değil ancak sakıncalı yanları da var.
Bu yazının altına bir link kopyalayıp bırakacağım. Bu gibi tesislerin çevreye ve insanlara verdiği zararı okuyabilirsiniz.
Sayın başkana tavsiyem, gazeteciler karşısında öfkelenmeyip, “yapıcı sözlerle” konuşursa daha iyi olur. Onu o makama getiren halkın oyları. Halkının yanında durmaya özen göstermesi daha iyi..
Son olarak; Yapılması planlanan tesis, söz konusu araziye uygunmudur?
Değildir !
Yerleşim alanına yakın olması dolayısı ile değildir. O tesis örneğin; bir mobilya fabrikası ile mukayese edilemez. OYAK 60’lı yıllarda Çaycuma nüfusun az olduğu dönemlerde yapılmış, yıllarca vatandaşlar bacasından çıkan zehirli dumanı teneffüz etmiştir.
Sonuç olarak İnsanlar ve Çevre üzerindeki etkileri..
1-İnsanlar üzerindeki etkisi: Demir çelik fabrikalarının çevreye verdiği zararlardan en çok etkilenen kesimlerden bir tanesi de insanlardır. Fabrikalardan çıkan atıklar çevreyi kirlettiği için insanlar da bu temiz olmayan havayı solumak zorunda kalıyorlar. Bu durum kısa sürede çok büyük etkiler göstermese de demir çelik fabrikalarının atıkları insanların sağlık açısından uzun vadede tehlikeli hastalıklara yakalanma olasılığını arttırır. En önemli hastalıklar arasında da çeşitli kanserler yer alıyor. Bu yüzden hem çevreye hem de insan sağlığına bu kadar etkisi olan demir çelik fabrikalarının atıklarının geri dönüşümünün iyi bir şekilde yapılması gerekir. Güzel bir şekilde önlem alındığında demir çelik fabrikaları insan sağlığı açısından herhangi bir tehlike yaratmazlar.
2-Çevreye etkileri: Demir çelik fabrikalarındaki atıklardan çevre elbette direkt olarak etkilenir. Fabrikaların atıklarının toprağa karışması sonucu toprak kirlenir. Toprağın kirlenmesi ile birlikte toprağın verimi büyük ölçüde azalır. Aynı şekilde demir çelik fabrikalarındaki atıkların denize dökülmesi de deniz kirliliğine yola açar. Denizde bulunan tüm canlılar da direkt olarak bu kirlilikten etkilenirler ve zamanla yok olmaya başlarlar.