Aslında “Yeniden Merhaba” demem gerekirdi başlarken.
Uzun zaman ara verdikten sonra, tekrar Demokrat Çaycuma Gazetesi sütunlarında buluşmak güzel şey
Bu başlığı, ilkyazımda kullanıp da devam etmem gerekirdi ama damdan düşer gibi bir giriş yaptım, gündemin yoğunluğundan dolayı.
Gerçi gündemin yoğunluğu hiçbir zaman bitmez siyasi ortamda, her gün yeni ve ilginç gündemlerle karşımıza çıkar siyasiler.
Oysa ben “Merhaba” diyerek başlamak istedim.
Şimdi yeniden merhaba…
Muhtemeldir ki “Kim bu adam, Çaycuma ile ilişkisi ne, ya da nerden düştü bu pat diye gazetenin orta yerine gibi sorular akla gelebilir.
Biraz geçmişimden söz ederek “İlinti” durumu hakkında bilgi vermek istedim “Merhaba” derken…
XXX
Yörenin yabancısı değilim…
Yıl 1956, Zonguldak İli Kilimli nahiyesinde, “Deniz Mahfeli” denilen tek sınıflı okulda ilkokul üçüncü sınıfı okudum.
Denizin hemen kıyısında, dönemin belediye başkanının evinde oturduk. Rahmetli babam, Kadastro Memuru idi, daire de aynı binadaydı…
Ben, denizi ilk kez İzmir’de kordon boyunda 3 saat gibi bir süre ile görmüştüm. Kilimli’de ise önümüzde idi deniz bütün güzelliği ve Karadeniz’in coşkusuyla. Yaklaşık üç ay deniz kenarına gidememiştik o yaşta. Çünkü İzmir’de gördüğüm denizin duvarı vardı, Kilimli’de gördüğüm denizin duvarı yoktu.
Sık aralıklarla açığa demirleyen gemilerden atılan tomrukları, sahile taşıya dubaları deniz kenarı sanırdım bazen.
Yaz tatillerinde Gazete, simit v.s. sattım, serde Kayserililik var ya…
Sonra Zonguldak merkeze geçtik, Terakki Mahallesinde, Gazipaşa İlkokulu dördüncü sınıfta okudum.
Evimiz de okulun karşısında, hemen herkesin bildiği “Haydar Baba’nın evi” idi…
Hafta sonları beş ayaklı köprünün (Biz ordayken başladı ve bitti) biraz ilerisindeki kurulan Pazar da pazarcılık yaptım o yaşta…
Ardından ayrıldık Zonguldak’tan ama, 1961 yılında tekrar Bartın’a döndüm ve Bartın Ortaokulundan mezun oldum.
Ardından 1967 ile 1972 yılları arasında yine Babam, bu kez Ereğli Kadastro Müdürü olarak Ereğli’de görev yaptı ve oradan da emekli oldu.
Eğer fırsat bulabilirsem, zaman zaman Bartın Başta olmak üzer Zonguldak ve çevresinde olmaktan büyük zevk alırım.
Dahası, kendimi o çevreden de hissettiğim olur, çünkü çevre olarak çok beğendiğim ve sevdiğim yöredir.
Demokrat Çaycuma Gazetesi ile rahmetli Hasan Ataman döneminde tesadüfen tanıştım ve bir süre yazdım. Sonra da uzun süre yurt dışı görevler nedeniyle ara verdim…
Ama işte buradayım yine…
Yetişe bildiğim kadarıyla siyaset dünyasındaki gündemi buradan yorumlamaya ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Hemen belirtmek isterim ki her türlü eleştiriye (Hakarete vardırmadan) açığım, düşüncelerimde yanlışım olursa, özür dileyerek düzeltmesini de bilirim.
Ancak aksi kanıtlanıncaya kadar düşüncelerimin ve yazdıklarımın her zaman arkasında olurum.
Değerli Çaycumalı dostlar…
Demem o ki, yabancı değilim.
Ve yeniden merhaba diyerek sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyorum.
İyi ki varsınız…
GÖRMEK GEREK, DUYMAK GEREK…
Yazacaklarım kısa özettir, konu çok geniş ve ayrıntılı anlatına ihtiyaç duyar. Önce bunu özellikle belirtmek isterim ki laf ebeliği yapıyor gibi anlaşılmasın…
XXX
Önce görmek gerek…
Sonra duymak gerek…
Daha sonra gördüğün ve duyduğun şeyleri akıl süzgecinden geçirip, daha sonra uygulama için plan yapmak gerek.
XXX
Öncelikle ülke içindeki son durumu inceleyip, olayları ve yaşadıklarımızı görmeye çalışalım. Öte yandan halkın sesine de kulak asalım, bakalım ne diyorlar…
Anayasayı “Yetmez ama evet” diyerek değiştirdik…
Sonra “Tek adam” sistemine de “Evet” dedik.
Sonuç n’oldu?
Yasama etkisiz hale getirildi, ayrıca istedikleri yasaları da parmak hükmü ile geçirir oldular. Hâkimiyet, milletin elinden çıktı gitti.
Yürütme gücünü, tek adamın iki dudağı arasına verdik, “Yürütmenin sorumluluğu ve denetlene bilirliği” ortadan kalktı.
Cumhuriyetin niteliklerinden Laiklik ve sosyal devlet, tarikatların cemaatlerin eline geçti.
Yargı ise yine tek adamın ağzına bakar oldu.
Her ile bir veya daha çok üniversite açıldı, öğretim görevlisi olmayan üniversitelerden bi şekilde öğrenci mezun oldu, plansız eğitim sistemi ile “Diplomalı işsizler” ordusu büyüdü.
Buraya kadar sosyal yaşantımızı ilgilendiren konular…
XXX
Ekonomik konulara gelince…
Ülkede üretimi kenara itelenerek, özellikle tarım ve hayvancılıkta kendimize yetmez hale getirildik. Ülke dışarıdan tarım ürünleri alır oldu.
Diğer taraftan ülke genelinde gerek tarım alanlarında gerekse orman alanlarında doğayı yok edecek şekilde maden arama izinleri verilerek, hem tarım daha da yok edilirken, doğal alanlar da birbiri ardına yok edilmeye başlandı.
Ülke her haliyle adım adım dışa bağımlı hale getirilmeye çalışıldı, çalışılmaya da devam ediliyor.
XXX
Ülke coğrafyasının toprak altı tümden altın madeni olsa, çıkaracağınız altın sizin ne işinize yarayacak dışa bağımlı hale gelirseniz?
Çünkü altından ekmek yapılmıyor, üst baş üretiminde kullanılan iplik olmuyor.
Domates, patlıcan, hıyar, biber, pırasa, ıspanak gibi ucundan ucundan yeme imkânınız yok.
Ülke genelinde elde edilecek yer altı madenlerini çıkaran şirketler de yabancıya peşkeş çekiliyorsa…
XXX
Şimdi son yaşadığımız dünya olaylarına bir göz atalım…
Rusya, Ukrana’ya saldırıyor, neden?
Aslında Rusya ile Ukrana arasında savaş çıkartacak kadar bir sorun olmaması gerekmez mi?
Ancak öyle değil…
Nasıl ki batının yayılımcı (Emperyalist) ülkeleri, Irak ve Suriye’nin Kuzeyinden Akdeniz’e bir koridor açmak için o coğrafyada yaşayan halka “Size devlet kurduracağız” diye aldatarak bölgede huzursuzluk ve çatışma çıkarıp, Ortadoğu’nun yeraltı zenginliklerine çökmek istediler ise…
Ukrana üzerinden, önce Ukrana’nın topraklarında, oradan da Rusya topraklarında yeraltı zenginliklerine ulaşmak ve üzerine çökmek amaçlı, Ukrana’yı piyon olarak kullanıyorlar…
XXX
Peki neden?
Dünya nüfusu giderek çoğalıyor.
Bundan 50-60 yıl öncesinden bugüne nüfus bu kadar çok değildi, her geçen gün de artıyor, teknoloji çok ilerledi.
Ülkelere önemli miktarda hem gıda hem de enerji gerek.
Kendi ülkelerinde tarımın ve yer alt zenginliklerinin çıkarılması nasıl ki bizim endişe ettiğimiz gibi tarıma ve doğaya zarar veriyor ise, onların da elbette ülkelerinde aynı zararın oluşması kaçınılmaz. O zaman ne yağacaklar, önce yayılmacı politikalarını sürdürüp başka ülkelere çökecekler.
Bu kez her bakımdan kendini güçlü gören devletler, bu gidişe engel olmak için karşı çıkacaklar, ülkelerini korumaya çalışacaklar.
Bu çatışma demektir.
XXX
Dönelim şimdi ülkemize…
Tarım bitti.
Hayvancılık bitti.
Sanayi dışa bağımlı, enerji dışa bağımlı, tarım ürünleri dışa bağımlı. Eğer ekonominiz dengede değilse, paranızın değeri de devamlı düşüyorsa, bir süre sonra kaçınılmaz olarak, tüm ihtiyaç maddelerin de, gıda fiyatlar da yükselecektir ki olayın faiz ile ilgisi yoktur.
Eğer bu aşamada ekonominizi düzeltemezseniz…
Doğayı ve tarım alanlarını kurban etmekten vazgeçmezseniz…
Tarım topraklarını üretime açmaz, çiftçiyi desteklemezseniz…
Sizin dünyada oynanan oyunda topa girme şansınız yoktur…
Önce bunu göreceksiniz ve aklınızın süzgecinden geçirip, planlı üretime yöneleceksiniz…
Sonra belki uzak, belki de çok yakın ayak seslerini duymaya çalışacaksınız. Eğer güçlü olmazsanız, gelmekte olan 3. Dünya savaşının içinde kendinizi bulacaksınız.
Görün…
Duyun…
Ama no’lur artık şu politik gevezelikleri bir kenara bırakın da ülkenin geleceğini, yapılması gerekenleri “Düşünüp, akıl süzgecinden geçirerek” düze çıkarmaya başlayın.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu girdabın içine girersek çıkamayız…