İlkokul 4. ya da 5. sınıfındaydık sanırım. Her sabah olduğu gibi okulun önünde toplanmıştık. Öğretmenim Emine Oral “Bu gün sen gel bakalım Hamit” diyerek beni çağırdı. Çok heyecanlanmıştım. Çaycuma ilkokulu’nun(şimdi Mimar Sinan) eski binasının girişindeki merdivenlerinde yerimi alıp, derin bir soluk alarak, yüksek sesle tane tane okumağa başladım. Her zaman olduğu gibi öğrenciler de benim söylediklerimi tekrar ediyordu:
“TÜRK’ÜM. Doğruyum. Çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
Büyük ve onurlu bir iş yapmış olmanın gururuyla inmiştim merdivenlerden. Andımız, bizim zamanımızda bu şekliyle okunuyordu.
Mimar Sinan ilkokulu’nun üst tarafındaki Ortaokuldayız(Şimdi Anadolu Ticaret Meslek Lisesi). Müzik öğretmenimiz sınıfa geldiğinde hepimizi başını hafifçe öne eğerek selamladı. Sonra kürsüye geçerek elindeki büyücek çantayı masaya bıraktı. Ad okuyarak yoklamayı yaptı. Bizde ses soluk yok. Sıkıysa olsun. Korkardık ondan, çekinirdik. Öğretmenimiz sınıfa, “Bu gün ‘Adımız, andımızdır’ marşını öğreneceğiz. Ben tahtaya yazıyorum, siz de defterlerinize yazın.” dedi. Sessizce yazdık.
Adımız andımızdır, /Yoluna can koyarız. /Türk olmayı en büyük şeref, /En büyük şeref ve şan sayarız.
Türküz, Türküz dedikçe, /Kalbimiz almakta hız. /Türk olmayı en büyük şeref, /En büyük şeref ve şan sayarız.
Yazma işlemi bittikten sonra, müzik öğretmeni ve aynı zamanda okul müdürümüz Vedat Keçecigil kürsüdeki çantasından kemanını çıkardı, boynuna yasladı. “Şimdi ben çalacağım, önce dikkatle dinleyin, sonra söylemeğe çalışın” dedi. Öğretmenimiz marşı çalmaya başladı. Biz de arada bir katılmağa başladık. Dersin sonlarına doğru hep birlikte söylemeyi başarmıştık.
Bu marşı söylerken, “Türküz” dedikçe göğsümüz gururla kabarırdı. “Türk olmayı en büyük şeref, / En büyük şeref ve şan sayarız.” derken, “Türk olma” duygusunu yaşatıyordu bizlere. Ama bu şimdilerde atfedilen şekilde “ırkçılık” olarak değil, “Büyük bir ulusun bireyi olma” anlamında “aidiyet duygusu”ydu.
Şimdi düşünüyorum da “İyi ki bu öğretmenlerde okumuşuz, şanslıymışız” diyorum. Çünkü okullarda kazandığımız değerler, şu anda yürürlükte olan Anayasamızın 2. maddesinde ifade edilen “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti”mizin, “üniter devlet” yapımızın temel taşlarıdır. Bu gün politikacıların hep geveledikleri “milli birlik ve bütünlük” anlayışının benimsenmesinde, bir çok devlette de uygulandığı gibi, çocukluk yaşlarında öğretilen bu tür “and”ların büyük katkısı olmuştur.
Bir çoğumuzun çocukluğunda önemli bir yeri olan “Andımız” yasaklandı. Ne için? Bu sorunun yanıtını Milli Eğitim Bakanı dahil hep birlikte düşünelim: “Bu günün iktidar güçleri; Türk, Türklük, Türk Milleti, Atatürk, Laiklik, Laik Cumhuriyet, Gerçek Demokrasi, Özgürlük, Tam bağımsızlık vbgibi” ulusal ve evrensel değerlere savaş açmış durumda. Bunu da bu kurumları korumakla, savunmakla görevli kurumların gözleri önünde pervasızca yapıyorlar.
Bizler ise bu andları ve ulusal marşları bu gün de törende bayramda göğsümüz kabararak onurla, gururla söylüyoruz. Marşlar ve Andımız; Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkese, okuduğu Cumhuriyet okullarında ırk, renk, dil, din, inanç ayrımı gözetmeden yurtseverlik ile millet ve bayrak sevgisi, Batı ülkelerindeki yaşama düzeyi ve çağdaş bir yaşam için Atatürk devrim ve ilkelerini benimseme- geliştirme, insanlara sevgi-saygı, ulusal birlik-bütünlük anlayışı içinde “millet olma” bilinci veriyordu.
Bu gün bu duygu ve düşünceler hala içimizde yaşıyorsa, bizim laik Cumhuriyet değerlerine bağlı kuşaklar olarak yetişmemizi sağlayan değerli öğretmenlerimiz sayesindedir. Hepsine yürek dolusu sevgi ve saygılarımı sunuyor, ellerinden öpüyorum. İçimden bir ses onların hiç ölmediklerini, ölmiyeceklerini söylüyor..
Ülkemizde ABD ve AB desteğindeki Kürtçülerin(Kürt kökenli yurttaşlar değil), Dincilerin (dini siyaset, çıkar, gösteri aracı yapanlar- dindarlar değil) de bildiği gibi bir çok devletin “Andımız”a benzer metinlerinin var olduğu biliniyor. Örneğin, bu grupların örnek gösterdiği Amerika Birleşik Devletleri’nde okullarda sabahları ders öncesinde çocuklarınsınıflarında ayağa kalkarak hazır ol duruşunda şu yemini ediyorlar:(bu yemini Lise sona kadar söylüyorlar):”Amerika Birleşik Devletleri’nin Bayrağına ve o bayrağın simgelediği Cumhuriyete bağlılık için and içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, Allah’ın gözetiminde, bölünmez, tek milletine sadakat göstereceğime söz veririm.” şeklinde ant içtiklerini gazeteler bile yazmıştı.
Sadece ABD’li çocuklar değil, o ülkede etnik yapı olarak farklı ülkelerden gelip yerleşenlerin, farklı din ve inançta olanların ve orada çeşitli nedenlerle bulunanların okula giden çocukları da aynı andı söylerler. Kimse de “Vaay faşist, ırkçı Amerika!” demez, diyemez. Diyemezler, çünkü yasal işlemler uygulanır ve pasaportu da eline verilir. Ama “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne aynı ifadelerle saldırmanın ise, ifade özgürlüğü(!) kapsamında sayıldığını” yutturmağa(!) çalışırlar.
27 Aralık 2013 tarihinde Danıştay 8. Dairesinin aldığı “Andımız” kararının gerekçesi ders verici, uyarıcı, öğretici mahiyettedir:
“Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim Anayasamızda bu hususun vurgulanması bakımından, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırma tabi tutulmaksızın Türk olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine oy birliği ile karar verildi.”
Kararda, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinde yer alan, “Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem; Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk ; Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!” şeklindeki öğrenci andına da yer verilir.
Kararda, “Ülkemizin geleceği olan yeni nesillerin Anayasamızda ve 1739 sayılı Yasada yer alan amaçlar doğrultusunda yetiştirilmelerine ve yeni nesillere Türk Devletinin ve milletinin bir ferdi olma onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik, Anayasamızda ve Yasalarımızda yer alan ifadelerden oluşan dava konusu öğrenci andında, Anayasa ve Yasa maddelerine aykırılık bulunmamaktadır” denildi.
Danıştay bu kararı aldı da okullarda uygulamasına geçildi mi? Hayır geçilmedi. Neden ? Onu Milli Eğitim Bakanlığına sormalı. Ama Bakanlık “kindar ve dindar nesil” yetiştirmekle meşgul olduğundan olsa gerek ki bu tür işler pek vakit ayıramıyor.. (Halkın Sesi-01.03.2016)