MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN 19 Mayıs 1919 da, SAMSUN’da tutuşturduğu kurtuluş ve bağımsızlık meşalesinin ışıkları kısa zamanda, ANADOLU’YA dalga dalga yayılarak ANKARA’DA odaklandı.
23 NİSAN 1920 TÜRKİYE Büyük Milleti Meclisi’nin açılması, Kurtuluş Savaşının utku ile odaklanması, Lozan Barış Antlaşması ile Yeni Türkiye Devleti’nin kurulması, saltanatın ve hilaletin kaldırılması, 29 Ekim 1923 CUMHURİYETİN ilanı ile Cumhuriyet devrimlerinin ve ATATÜRK ilkelerinin hayata geçirilmesi, eğitim ve öğretim birliğinin sağlanması ve harf devrimi ile yeni bir heyecanın ve yeni bir ruhla, coşkuyla, çağdaşlığa doğru BAŞÖĞRETMEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün öncülüğünde, muasır medeniyete ve üstüne çıkmak için vargücümüzle bir yarışa çıkmıştık.
ATATÜRK ve TÜRK ULUSU tarafından verilen bu savaş: Dünyada emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık ve kurtuluş savaşı idi. 150 yıllık batılaşma sürecinin yeni boyutu olan bu hamleler ulusumuzu hak ettiği yere getirecekti.
Cumhuriyetin ilanı ile yeni bir dönem başlamıştı. Yıkılan imparatorluğun yerine, çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetinin, dünya coğrafyasında hak ettiği yeri alması gerekli idi. Bu nedenle, Mustafa Kemal ATATÜRK , devrim ve ilkelerini tesbit ederek hayata geçirdi. İmparatorluğun son dönemlerinde, kendi kaderine terk edilen ANADOLU insanı, sanki ortaçağ karanlığında yaşıyordu. ANADOLU baştan başa bakımsız, harap ve perişan bir halde idi. Uzun süren savaşlar sonucu, ANADOLU insanı çok yorgun ve fakir düşmüştü. M.K.ATATÜRK’ün, tek düşüncesi, ANADOLU’u yeni baştan imar etmek ve insanları mutlu kılarak , muasır medeniyet seviyesinde ve hatta üstüne çıkarmaktı. Bu düşünceler içinde, ilk işin Milli Eğitimden başlaması gerektiğine inanıyordu. ATATÜRK şöyle diyordu: `Bir ulusun yüzde onu OKUMA- YAZMA bilir ve yüzde doksanı bilmezse , bundan milletçe utanmamız gerekir. ` Bu düşünce ışığında ANADOLU’da büyük bir hızla , OKUMA-YAZMA seferberliği başlatılıldı .
M.K.ATATÜRK, kalkınmanın, aydınlanmanın köylerden başlatılmasını istiyordu. Köylerimiz, kentlerimiz yıllarca geri kalmışlığın acısını yüreklerinde duyuyorlardı. Köylerde okul sayısı yok denecek kadar azdı. Kırkbin köyümüzün, otuzbeş bininde okul yoktu. 1935’de nüfusumuz onaltı milyon idi. Bunun on iki milyonu köylerde yaşakmakta idi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu şöyle sesleniyordu: `ANADOLU halkının bir ruhu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin. Onu karanlıktan aydınlığa çıkaramadın… ANADOLU ondan ne isteyeceksin ? Ne ektin ki ne biçeceksin. ANADOLU’NUN kırsal yörelerinde yaşayan bu yoksul insanlar için, aydınlarımız ne yaptı? İMPARATORLUK köylümüze hiç bir şey vermemiş , ondan hep vergi ve savaş için asker almış. Köy Enstitüleri, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak, köyü aydınlatmak ve kalkınmayı köyden başlatmak için, çağdaş , demokratik ve üretken bir toplum yaratmak gerekiyordu. Köyün Eğitim ve Öğretim sorununa çözüm bulmak gerekiyordu. Köyün eğitim ve öğretim sorununa ilk defa, tüm genişliği ve önemini ele alan ve düşünen: KASTAMONU Millet Vekili MAHİR EFENDİ olmuştur. Bu konuda en yaygın görüş, köy çocuklarının, köy yaşantısı içinde , köy öğretmeni olarak yetiştirmesi olmuştur. Köy öğretmenleri böylelikle, genel kültür bilgileri yanında uygulamalı, sanat ve tarım bilgilerini de edineceklerdi.
M.K.ATATÜRK, 1935 yılında SAFFET ARIKAN’ı Milli Eğitim Bakanlığına getirdi. Çalışmalar büyük bir hızla sürdürülürken, GAZİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ RESİM-İŞ öğretmeni İSMAİL HAKKI TONGUÇ, İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirildi. HAKKI TONGUÇ, ANADOLU’YU gezer ve incelemelerde bulunur. ANADOLU’ nun bölge ve insanlarının özelliklerini yakından tanıyan TONGUÇ, köyün kalkınmasının kendi içinden çıkaracağı önderlerle mümkün olacağına inanır. TONGUÇ, köyü içinden canlandırmak ve bilinçlendirme sürecini hızlandırmak istemektedir. TONGUÇ, ALMAN eğitimini incelemiş, çağın eğitimcileri, Janjak Russo, Pestalozzi, Frobel ve John Devey gini ünlü pedagokların eserlerini incelenmiş. Köylü özelliğini hiç yitirmeyen TONGUÇ, toplumsal ve ekonomik devrimlerin köylünün çıkarına gerçekleşmemiş olduğunu görmektedir. M.K.ATATÜRK ve İSMET İNÖNÜ’de, bu olumsuzluğun sıkıntıları içindedirler. İlk defa 1936 yılında köy eğitmen kursları açıldı. Köy Öğretmen Okulları ve Köy Eğitmen kursları, KÖY ENSTİTÜLERİNİN açılmasına ışık tuttu. Yeni Türk Milli Eğitimi yapıcı, üretici, sorgulayıcı, ezberci değil, uyandırıcı, sorgulayıp eleştirici, katılımcı, çağdaş ve laik bir eğitim; ürettiğini paylaşan, demokratik, yaşamlarını döner sermaye ile sürdüren bir eğitim modeli idi.
EĞİTİM KURSLARININ düşünce babası: ATATÜRK’ tür. Askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan zeki köy çocuklarını Altay bir kurstan geçirerek ilk üç sınıflara eğitimci olarak atanmışlardır.
İSMAİL HAKKI TONGUÇ ilk defa Köy Enstitüsü düşüncesini Milli Eğitim bakanı HASAN ALİ YÜCEL’e açmıştır. Bakan HASAN ALİ YÜCEL, İSMAİL HAKKI TONGUÇ’u düşüncelerini benimsemiş ve bütün gücü ile desteklemiştir. Türkiye’de 63 il vardır. Ülke 21 bölgeye ayrılarak, her bölgeye üç il düşerek çalışmalara başlamıştır. Köy Enstitülerine yalnız köy çocukları alınacaktır. Bu konuda hazırlan tasarı 17 NİSAN 1940 tarihinde , 3803 sayılı Köy Enstitüsü yasası TBMM’den geçerek yasalaşır. Kısa zaman içinde Köy Enstitülerinin sayısı yurt içinde 21 ulaşır. Biz bu okulları `TONGUÇ OKULLARI`diyoruz. Köy Enstitüleri , ATATÜRK’ ün DEVRİM ve İLKELERİNİN alt dokusunu oluşturur. ANADOLU BOZKIRINDA AÇAN BU ÇİÇEKLER, ATATÜRK’ün devrim ve ilkelerini, CUMHURİYETİ yaşatmak ve korumak amacı taşır.
Eğitim ve Öğretimin, yüzde ellisi kültür dersleri, yüzde yirmibeşi sanat ve yüzde yirmibeşi tarım dersleri idi. İşe dayalı ve iş içinde yapılan bu eğitim modeli, dünyada bir eşi ve benzeri olmayan bir eğitim sistemi idi. Köy Enstitüleri daha sonra, Birleşmiş Milletler UNESKO tarafından , az gelişmiş ülkelere tavsiye edilmiştir.
Halk Evleri ve Köy Enstitüleri CUMHURİYET TÜRKİYE’ sinin aydınltılmasına ışık tutan en modern kurumlardı. KÖY ENSTİTÜLERİ, ATATÜRK’ün ve CUMHURİYETİN köy çocuklarına verdiği en büyük armağandır. Köy Enstitülerini bir arı kovanına benzetirim. ARILAR nasıl ki, binbir çiçekten bal yapıp üretirse Köy Enstitüsü öğrencileri de, çok yönlü çalışmalarla yetiştirilip köylerine gönderilir. Köy Enstitüsü mezununun on parmağında on hüner vardır.
Tarım ve sanat dersleri gibi, kültür dersleri de uygulamalı yapılıyordu. Sanat dersleri inşaat, marangoz ve demircilik idi. Tarım dersleri, bahçe akşamları ve sabahları bir saat müteala yapıyorduk. Sabah mütealasından sonra alanlarda müzik eşliğinde milli oyunlar oynanıyordu. Fizik, kimya, biyoloji ve müzik laboratuarlarımız vardı. Köy Enstitüleri, Türk Halk Müziğinin ve foklorun gelişmesinde büyük payı vardır. Okulun çok zengin kitaplığı vardı. Dünya klasiklerini okuyorduk. Geniş spor alanları mevcuttu, sporun her türlüsü yapılıyordu.
Köy Enstitülerinden 18 bin öğretmen, 8 bin eğitmen ve 1595 sağlık memuru yetiştirmiştir. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bugün TÜRKİYE dünyada en genç bilim insanı yetiştirmiştir.
1945 yılında çok partili hayata geçilince, DP bütün gücü ile Köy enstitülerini kötülemeye ve hatta kominizmle suçlamaya kalktı. 1946 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden alındılar. Tutucular tarafından köy enstitüleri yozlaştırıldı. 14 MAYIS 1950 seçimlerinde devrim karşı devrimin eline geçti. Başbakan Adnan Menderes, millet vekillerine şöyle sesleniyordu: `SİZ İSTERSENİZ, şeriat getirebilirsiniz`diyordu. İşte bugünkü hallere geldik. 27 OCAK 1954 de Köy Enstitüleri kapatıldı, kapılarına kilit vuruldu. Daha sonra HALK EVLERİ kapatıldı. TÜRKÇE EZAN Arapçaya dönüştü.
Şair ve yazar OSMAN ŞAHİN BİR makalesinde şöyle yazıyordu: `Ben DİCLE Köy Enstitüsüne girmeden önce, Güney Torosların eteğinde yalınayak üç beş keçinin peşinde koşuyordum, ne zaman Dicle Köy Enstitüsüne girdim sabun köpüğünün gözümü yaktığını ve ayağımın numarası olduğunu gördüm.`
Köy Enstitülerinin kurulmasında emeği geçen : Başta ATATÜRK olmak ü-zere, İsmet İnönü, H.Ali Yücel, İ.Hakkı Tonguç, Mustafa Necati, Vasıl Çınar, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Köy enstitülerinde görev yapan ve Köy Enstitülerinden mezun olanları saygıyla anıyorum. (17 NİSAN 2021)